7/31/2024, 11:42:48 AM
7/31/2024, 11:42:46 AM
7/31/2024, 11:42:45 AM
7/31/2024, 11:42:44 AM
7/31/2024, 11:42:35 AM
Bilim insanları, Dünya'daki canlı yaşamın, bilinenden 1,5 milyar yıl önce başlamış olabileceğine dair yeni kanıtlar buldu.
Gabon'un Franceville şehrinde araştırma yapan bilim insanları, kayalarda 2,1 milyar yıl öncesine ait olası canlı yaşamının çevresel koşullarını gösteren kanıtlar keşfetti.
Bu olası canlı organizmalara dair bulguların, bir iç denizle sınırlı kaldığını, küresel olarak yayılmadığını ve yok olduğunu belirtti. Söz konusu bilim insanlarının yaşamın daha önce başlamış olabileceğine dair teorisinin aksine, Dünya'da yaşamın 635 milyon yıl önce başladığı konusunda yaygın kanaat var.
Cardiff Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ernest Chi Fru liderliğindeki uluslararası bilim insanları ekibi, Franceville'de 10 yıl önce bulunan ve fosil olup olmadığı halen tartışılan, "Franceville biyotası" adı verilen oluşumların etrafındaki kayaların, oksijen ve fosfor gibi yaşamı destekleyebilecek besinleri içerip içermediğini inceledi.
Çalışmanın, Dünya'da yaşamı başlatan süreçlerle ilgili fikirlerin kanıtlanmasına yardımcı olacağını belirten Chi Fru, "Biz diyoruz ki bakın burada fosiller var, oksijen var, bu ilk karmaşık canlı organizmaların ortaya çıkmasını tetikledi. 635 milyon yıl önce Kambriyen Dönemi'ndeki sürecin aynısını görüyoruz." dedi.
Araştırmada, iki kıta levhasının su altında çarpışması sonucu oluşan volkanik aktivitelerin "besin açısından zengin, sığ bir iç deniz" oluşturduğu, bunun da oksijen ve fosfor seviyelerini artırdığı kaydedildi.
Dr. Chi Fru, bu korunaklı ortamın fotosentezin oluşumunu sağlayarak oksijen artışına imkan verdiğini belirterek, oksijen bolluğunun da söz konusu döneme ait fosillerde görülen, basit yaşam formlarında gözlemlenen büyümeyi sağlayacak enerjiyi meydana getirmiş olabileceğini kaydetti.
Araştırmacı, teorilerinin doğru çıkması halinde bu yaşam formlarının sporlarla üreyen, beyin içermeyen, tek hücreli bir organizma olan cıvık mantara benziyor olabileceğini söyledi.
Öte yandan bazı bilim insanları bu görüşlere katılmıyor ve ilave kanıtların gerekli olduğunu vurguluyor. Araştırmada yer almayan, University College London'dan (UCL) Prof. Dr. Graham Shields, bu konuda çekinceleri olduğunu belirterek "2,1 milyar yıl önce daha yüksek besinlerin olduğu fikrine karşı değilim ancak bunun karmaşık yaşam oluşturmak için çeşitliliğe yol açabileceğine ikna olmuş değilim." ifadelerini kullandı.
Araştırma "Precambrian Research" dergisinde yayımlandı.
7/31/2024, 11:42:35 AM
NASA, Fermi Gama Işını Uzay Teleskobu ve James Webb Uzay Teleskobu ile gözlemlenen evrenin şimdiye kadar görülen en güçlü gama ışını patlamasının sırrını açıkladı.
Bilim İnsanları, Kozmik Patlamanın Gizemini Açıkladı
Evrenin gözlemlenebilir bölgesindeki en şiddetli olaylardan biri olan gama ışını patlamaları, genellikle büyük kütleli yıldızların nötron yıldızlarına veya kara deliklere dönüşmesiyle ortaya çıkıyor. Bu patlamalar, süpernovalardan çok daha parlak olabiliyor ve bir galaksideki tüm yıldızları kısa süreliğine gölgede bırakabiliyor.
Ekim 2022'de, Fermi Teleskobu tarafından kaydedilen olağanüstü kozmik parlama, bilim dünyasında büyük bir heyecan yarattı. Bu patlama, daha önce gözlemlenen en güçlü gama ışını patlaması olarak kaydedildi.
Araştırmacılar, bu patlamanın "Tüm Zamanların En Parlağı" (BOAT) olarak adlandırıldığını ve Dünya'dan yaklaşık 2,4 milyon ışık yılı uzaklıktaki bir süpernova patlaması ile ilişkili olduğunu doğruladılar.
Yüksek Enerjili Emisyon Çizgisi
James Webb Teleskobu tarafından yapılan analizler, patlamanın ardından çıkan emisyon çizgisinin yaklaşık 40 saniye boyunca görüldüğünü ortaya koydu. Çizginin 12 milyon elektronvoltluk bir enerjiye ulaşması, bilim insanlarını oldukça şaşırttı.
Araştırmanın baş yazarı Maria Edvige Ravasio, "Bu sinyali ilk gördüğümde tüylerim diken diken oldu" şeklinde açıklamada bulundu.
Bilim insanları, elektronlar ve antimadde karşılıkları olan pozitronların birbirini yok etmesi sonucunda bu emisyon çizgisinin oluştuğunu düşünüyor. Çalışmalar, 12 milyon elektronvoltluk enerjinin, yok olan parçacıkların Dünya'ya neredeyse ışık hızında gelmesinden kaynaklandığını öne sürüyor.
NASA'dan yapılan açıklamada, "Eğer bu yorum doğruysa, 12 milyon elektronvoltla zirve yapan bir emisyon çizgisinin oluşması için yok olan parçacıkların ışık hızının yaklaşık yüzde 99,9'u kadar bir hızla bize doğru hareket etmesi gerekiyor" denildi.
Evrenin En Ekstrem Ortamları Hakkında Yeni Bilgiler
NASA'nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi'nden Elizabeth Hays, "Bu çarpıcı emisyon çizgisi gibi ipuçlarını bulmak, bilim insanlarının bu ekstrem ortamı daha derinlemesine araştırmasına katkı sağlayacaktır" şeklinde yorumda bulundu.
Bu bulgular, gama ışını patlamalarının anlaşılmasında önemli bir adım olarak değerlendiriliyor ve evrenin en ekstrem ortamları hakkında daha fazla bilgi edinme yolunda büyük bir ilerleme sağlıyor.
7/31/2024, 11:42:33 AM
Bilim insanları, okyanusların yalnızca %5'inin keşfedildiği düşünüldüğünü ve yeni çalışmaların bu gizemli suların daha fazla sırrını ortaya çıkarmaya devam ettiğini belirttiler.
Son yapılan araştırmada, okyanusların derinliklerinde bulunan metalik nodüllerin, içerdikleri elementler sayesinde "doğal pil" gibi davranarak "karanlık oksijen" ürettiği keşfedildi.
Bugüne kadar, canlıların soluduğu oksijenin büyük bir kısmının deniz bitkilerinin fotosentez yapmasıyla oluştuğu düşünülüyordu. Ancak yeni keşfedilen "karanlık oksijen", güneş ışınlarının ulaşmadığı okyanus derinliklerindeki yaşam için ipuçları veriyor.
Araştırmacılar, okyanus tabanının 5 kilometre derinliklerinde, fotosentezin mümkün olmadığı alanlarda bulunan metalik nodüllerin deniz suyunu hidrojen ve oksijene ayırdığını tespit ettiler.
Deniz suyunda çözünen metallerin zamanla birikmesiyle oluşan metalik nodüller, batarya yapımı için gerekli olan lityum, kobalt ve bakır gibi metaller içeriyor. Bu nedenle, bu nodüller derin deniz madenciliği şirketlerinin ilgisini çekiyor.
Araştırmacılar, metalik nodüllerin pil gibi davranarak oksijen ürettiğini ve birden fazla nodülün bir araya gelerek daha büyük elektrik akımları oluşturabileceğini ortaya koydu.
Bilim insanları, metalik nodüllerin çıkarılmasının yeni keşfedilen oksijen üretim sürecini sekteye uğratacağına ve oksijene bağımlı deniz yaşamına zarar verebileceğine dair uyarıda bulunuyor.
Bu keşif, sadece okyanusların derinliklerindeki yaşama ışık tutmakla kalmayıp, gelecekteki uzay araştırmaları için de önemli sonuçlar doğurabilecek. Bilim insanları, karanlık oksijen üretiminin gezegenlerde ve gezegenlerin uydularında da gerçekleşebileceğini ve yaşamın gelişebileceği oksijen açısından zengin ortamlar oluşturabileceğini düşünüyor.
7/31/2024, 11:42:32 AM
Çinli bilim insanları, Ay toprağında ilk kez su molekülleri keşfetti. Bu önemli keşif, Ay'ın evrimi ve kaynaklarının değerlendirilmesi hakkında yeni bilgiler sunuyor.
Çin Bilimler Akademisi'ne (CAS) dayandırılan habere göre, Çinli bilim insanları 2020 yılında Çin'in Chang'e-5 misyonu tarafından getirilen Ay toprağı örneklerinde moleküler su ile "zenginleştirilmiş" hidratlı bir mineral buldu.
Bu son keşif, on yıllar önce Amerikan Apollo astronotları tarafından getirilen ve hiçbir su izine rastlanmayan örneklere dayanan önceki sonuca meydan okuyor.
Çin Ulusal Uzay İdaresi tarafından sağlanan bir örneği kullanan ekip, binden fazla mineral "parçacığı" izole etti. Bunların arasında su molekülleri içeren "bilinmeyen ay minerali" olarak adlandırılan platin benzeri şeffaf bir kristale rastlandı.
Son yıllarda yapılan mikroanaliz teknikleri ve uzaktan algılama gibi teknolojik gelişmeler sayesinde "kuru Ay" konseptine meydan okundu. Bu keşif, Ay bilimcilerin uzun süredir aradığı Ay'da suyun varlığını kanıtlıyor.
Ay'da suyun keşfi, gelecekteki uzay görevleri için önemli sonuçlar doğurabilir. Su, içme suyu ve roket yakıtı olarak kullanılabilir, bu da Ay'ın uzun süreli insan keşfi için hayati bir kaynak haline gelmesine yardımcı olabilir.
7/31/2024, 11:42:32 AM
Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), bir ilke imza atarak bir uçaktan Uluslararası Uzay İstasyonu'na 4K video akışı gerçekleştirdi. Bu teknoloji, NASA'nın Artemis misyonları kapsamında Ay'a gönderilen astronotların canlı video görüntülerinin sağlanmasında kilit bir rol oynayabilir.
NASA'nın Ohio eyaletindeki Glenn Araştırma Merkezi'ndeki ekip, optik iletişim kullanarak bir uçaktan Uluslararası Uzay İstasyonu'na ilk kez 4K video görüntüleri aktardı. NASA, bilgi gönderme ve alma işlemlerinde geleneksel olarak radyo dalgalarına güvenir.
Ancak lazer iletişimi, bilgi aktarımını 10 ila 100 kat daha hızlı gerçekleştiren kızılötesi ışık kullanır. Glenn mühendisleri, Hava Kuvvetleri Araştırma Laboratuvarı ve NASA'nın Küçük İşletme İnovasyon Araştırma programı ile işbirliği içinde, taşınabilir bir lazer terminalini Pilatus PC-12 uçağının gövdesine monte etti.
Erie Gölü üzerinde uçan uçak, verileri Cleveland'daki bir optik yer istasyonuna gönderdi. Veriler daha sonra NASA'nın Beyaz Kumlar Test Tesisine gönderildi ve burada araştırmacılar verileri kızılötesi ışık sinyalleri kullanarak ilettiler.
Sinyaller, NASA'nın Lazer İletişim Röle Gösterim Deneyi (LCRD) adlı yörüngesel deney platformuna ulaştı ve ardından Uluslararası Uzay İstasyonu'ndaki ILLUMA-T yüküne aktarıldı. ILLUMA-T, verileri Dünya'ya geri gönderdi.
Deneyler sırasında, Glenn'de geliştirilen Yüksek Hızlı Gecikme Toleranslı Ağ (HDTN) sistemi, sinyalin bulut örtüsünü daha verimli bir şekilde aşmasına yardımcı oldu. Araştırmacılar, PC-12 uçağından 4K video yayın yeteneklerini Temmuz ayı boyunca test etmeye devam edecekler.
Bu teknolojinin amacı, Artemis misyonları ile Ay yüzeyine geri dönüşün yayınlanabilmesi için gereken teknolojileri geliştirmektir.
7/31/2024, 11:42:31 AM
İnsanlar arasında yaygın olan yüz yüze konuşmaların hızlı ve dinamik yapısı, sadece insanlar için değil, şempanzeler için de geçerli. Uluslararası bir araştırma ekibi, Doğu Afrika'daki vahşi şempanzelerin iletişim kalıplarının, insanların konuşma sırasında sıra alma davranışlarına benzer olduğunu ortaya koydu.
St Andrews Üniversitesi'nden etolog Gal Badihi liderliğindeki araştırmacılar, 252 şempanzeden alınan 8 bin 500'ün üzerinde jest örneğini inceledi. Bulgular, şempanzelerin jestlerinin bir saniyeye kadar süren duraklamaları takip ettiğini ve bazen neredeyse anında tepki verdiklerini gösterdi. Bu, şempanzelerin tıpkı insanlar gibi hızlı bir iletişim akışına sahip olduklarını ortaya koymaktadır.
Araştırmacılar, farklı şempanze toplulukları arasında iletişim hızında farklılıklar da gözlemledi. Örneğin, Uganda'daki Kanyawara şempanzelerinin, yakınlardaki Budongo Ormanı'nda yaşayan Sonso şempanzelerine kıyasla daha hızlı "konuşan" türler olduğu gözlemlendi.
Araştırma ayrıca, şempanzelerin daha uzun anlam dizileri oluşturmak için kısa jestleri bir araya getirdiğini de gösterdi. Şempanzelerin "hadi oynayalım" jestlerinin 58 farklı versiyonunu tespit eden araştırmacılar, bu jestlerin sosyal hedeflere ulaşmak için nasıl kullanıldığını inceliyor.
Bilim insanları, "Şempanze ve insan dilleri arasında belirgin farklar olsa da, her iki sistemin de temelinde benzer kuralların olduğu görünüyor. Konuşma yapıların ne zaman veya neden evrimleştiğini hâlâ bilmiyoruz" dedi. Araştırmacılar, bu soruya yanıt bulmak için daha uzak akraba türlerdeki iletişimi araştırmayı planlıyor.